6 Aralık 2010 Pazartesi

Oyun parkımız

Yaklaşık 1 ay önce Ezgi yavaş yavaş mobilize olmaya başladı. İlk önce komando sürünüşü ile oyuncaklara ulaşmaya başladı. Atakan ise Ezgi'nin yakın takipçisi olmasa da o da hareketlenmeye niyetlenmişti. Baktım ki küçük aksiyon insanları artık yerlerinde pek durmayacalar, ben de oyun halısını evdeki tüm yastıklarla çevreledim. Hatta eve gelen misafirler koltuklarda sırt yastığı olmadan oturmaya razı oluyorlardı mecburen. Belinden 3, boynundan 1 ve kollarından 2 ameliyat geçiren canım annem bile "Aman aman çocuklar oynasın, ben şu küçük yastıkla otururum" diyerek de fedakarlık gösteriyordu. Ancak gelin görün ki, benim kaşif kızımı yastık gibi engeller durduramadı. En son yastıkların arasından süzülüp koltuğun altına kafasını sokunca ve normal olarak geri çekilip çıkamayınca bu iş böyle olmayacak dedim ve mağazanın yolunu tuttum.

Başta bizimkilere plastik renkli çitler aldık. Amazon'da çok şık ahşap çitler vardı, gözüm onlarda kaldı ama maalesef Türkiye'ye göndermiyorlar. Biz iki paket aldık. Bence normalde bir paket tek çocuk için yeterli. Bir paketten 6 adet çit çıkıyor, montajı çok pratik, bir tanesinin üzerinde ise minik dönen toplar ve şekil yerleştirmece oyunu var. Biz şekilleri ileri zamanlarda kullanılmak üzere ortadan kaldırdık, çünkü küçük parçalar, rahatlıkla azmeder ve yutarlar...

Çitlerimizi salonun ortasına kurduk, zeminine anaokullarında kullanılan yap-boz şeklindeki renkli EVA karolar aldık. Ancak bu malzeme şimdilik bizimkilere sert geldi. Emekleme hareketinden oturmaya geçerken, ya da sakin sakin otururken hooooppp diye yavaş çekimde düşerken canlarının acımasından korktum. Bunun üzerine zeminde iyileştirme çalışmaları yaptık. Babaannemizden kalın battaniye ve evde kullanmadığımız bir yorganı kullanıyoruz şimdilerde. Bir de çitin kenarlarını da balkon minderleriyle kapladık :) Yani evin içinde kaçak bir gecekondu yaptık. Aman belediye duymasın!
Oyun parkımızın son hali

Yap-Boz Karolar

Meraklı kızım kamerayı keşfetti

Veeeeee kamerayı ağzına sokmak istedi:)

Atakan'ın elinde bir tek meyve kokteyli eksik. Keyif son noktada!

Burada biraz kabadayı çıkmışız. "Bir durum mu vardı kardeşim?"

1 Aralık 2010 Çarşamba

Özet geçiyorum

Merak etmeyin, hepimiz iyiyiz ve yaşıyoruz :) Bir aydır nasıl oluyor da bir türlü iki satır yazamıyor diye merak ediyorsanız size son günlerimizden bir özet geçeyim;
Bugün 1 Aralık 2010, Çarşamba... Önce özetler;

Başta bakıcımız, Gül Teyze'miz, ülkesine geri döndü. Tabi geri dönmeden evvel iki hafta dönüş heyecanıyla ayakları yere basmıyordu, akıl bir karış havadaydı. Bu yüzden bana daha çok görev düşüyordu. En basit şeyleri bile kontrol etmem gerekiyordu.
Bu süre zarfında yeni bakıcı arayışımız başladı. Ajans ajans dolaştım, kuzularımı üzmeyecek güleryüzlü ablalarla görüştüm. Sonunda Meral Abla'mız bizimle çalışmaya başladı.
Gül Teyze gitti, bayram geldi, yeni ablamıza alışmaya başladık. Bilenler bilir. Bir bakıcıyı bırakıp diğerine geçmek gerçekten sabır ve enerji ister. Herşeye silbaştan başlarsın. Tüm makineleri yeniden öğretirsin, düzeni anlatırsın, anlatırsın ve yine anlatırsın. Bu arada "Bunları tek başıma yapsam daha az yorulurdum" dersin vs. Neyse ki yeni ablamızla alışma dönemimiz o kadar sancılı geçmedi. Şimdilik mutlu mesut yaşıyoruz.
Bebişler daha bir mobilize oldu. Atakan pek emekleme taraftarı değil, direkt yürüyeceğim diyen bebek grubundan. Ezgi ise bir komando ruhu taşıyor, alçak sürünmede her yere ulaşabiliyor. Ezgi'nin üst dişi çıktı, Atakan'ınki henüz yolda... Bu arada anne çalışmaya devam ediyor, projesini hazırlıyor ve sık sık ikiz annesi on kaplan gücündedir cümlesini tekrarlıyor :)